21 Temmuz 2012 Cumartesi

BEN DEĞİL BİZ DİYEBİLMEK

Futbol için nasıl takım oyunu denirse, habercilik de tam da böyledir.O takımın tek bir halkası teklemeye görsün, o saatten  sonra artık siz ne yapsanız nafile, ortaya çıkan manzara siz de dahil hiç kimseyi memnun etmez.

 Hal böyle olunca, o takımın oyuncularının birbiriyle ne denli uyumlu çalıştığı da pek bir önemlidir biz gazeteci milleti için.Düşünsenize, bazen günlerce aynı sofrada yemek yediğiniz, aynı sıkıntıları paylaşıp, beraber saatler geçirdiğiniz insanların çekilmez tipler olduğunu.Sözün özü, 'ben' değil 'biz' diyemiyorsanız ve her şeye bir kulp bulan mızmızlardansanız, lütfen bu işi yapmayınız.















10 Temmuz 2012 Salı

HOŞ SÜRPRİZLER 2

Sizi hoş sürprizlerin beklediği diğer bir yer de Manisa/Kula.Kapadokya benzeri peribacalarının çekimi için gitmiştik bu küçük ilçeye ama gelmişken tarihi Kula sokaklarını ve evlerini de gezelim dedik.Gerçekten bu denli etkileyici bir yer beklemiyordum.Çok sayıda tarihi ev var burada ve herbiri birbirinden güzel.Evlerin arasında, mübadeleden önce burada yaşayan Rumların farklı tarzdaki evleri de var.Dar sokaklar, Lütfi Akad'ın Vurun Kahpeye, Feyzi Tuna'nın Tutku  filmlerine de evsahipliği yapmış.


















HOŞ SÜRPRİZLER


Bazen hoş sürprizler insanı ne kadar sevindirir.Tıpkı, Muğla Milas'ta ve Manisa Kula'da karşımıza çıkıveren bu güzelim evler gibi.
Milas'ta 1920'lerde inşa edilen evler, tipik Ege mimarisi..Çokca da  Cunda adasındakileri hatırlatıyorlar.







Hepsinin mimarları da Macar, zaten o yüzden de Milaslılar arasında bu evler, 'Macar Evleri' olarak biliniyor.Biz bu evlerden 'Madam Murat'ın Evi' olarak bilenen evi gezdik.İçi 1920'lerden kalma Fransız mobilyaları ile döşeli bu evde gezinmek, film platosunda dolaşmak gibiydi.







9 Temmuz 2012 Pazartesi

İŞE YARADIĞINI HİSSETMEK..

  Bu işin en sevdiğim yanlarından biri de, zaman zaman sana bir işe yaradığını hissettirmesi.Bazen, senin için pek bir ehemmiyeti olmayan küçücük bir şey,bazı insanların hayatında o kadar büyük değişimler yaratıyor ki...İşte o zaman daha iyi anlıyorsun aslında elindeki kalemin ne denli güçlü olduğunu...Çok yakın bir tarihte tam da söylediğim türden bir olaya tanık olduk biz de..

Aydın-Muğla arasındaki Bafa Gölü,  Anadolu'nun en güzel köşelerinden.Ama gelin görün ki bu güzelim yer, tam 15 yıldır artın bir çevre kirliliğinin pençesi altında.Yaz aylarında göl sularının sıcaklığı 35 dereceyi buluyor ve bu da göldeki  birtakım zararlı bakterilerin aşırı derecede çoğalmasına neden oluyor.İşte biz de Bodrum'dan bir iş dönüşü tanık olduk bu iç burkan manzaraya ve konuyu hemen canlı yayına taşımaya karar verdik.İyi ki öyle yapmışız.Gölden yaptığımız canlı yayını izleyen 3 bakanlık, konuyu çözmek için harekete geçmiş.Doğrusu ya, bu kadar hızlı bir adımı biz bile beklemiyorduk.40 dereceyi aşan öğle sıcağında,o kokunun ve sineklerin içinde pek bir söylenmiştik ama böyle haberler de insanda ne dert bırakıyor ne tasa..Umarım çalışmalar en kısa sürede istenilen sonucu verir...






Fotoğrafların da en açık haliyle ortaya koyduğu gibi, gölün yüzeyi adeta yeşil bir boya dökülmüş gibi, çok tuhaf bir yosun tabakasıyla kaplı.Gölün etrafındaki inanılmaz küf kokusu da cabası.Bu koku ve kirlilik yüzünden göl kıyısındaki tarihi kentin yanında kurulu Kapıkırı köyündeki güzelim pansiyon ve otellere de turist gelmez olmuş.