9 Haziran 2015 Salı

ASYA BOZKIRLARINDA KAYBOLMAK....KAZAKİSTAN'DA BİR BAHAR..

* Nisan ayında görev gereği yolumuz bu kez çok uzaklara, Kazakistan'ın daha önce hiç duymadığımız bir bölgesine - Çimkent ve Türkistan'a- düştü.

*   Çimkent, Kazakistan'ın Özbekistan sınırında küçük bir şehir.Buraya ulaşmak için İstanbul'dan 5 buçuk saat uçtuktan sonra vardığınız Almaata (yoksa Almaatı mı demeli?) kentinden bir 2 saat daha iç hat uçuşu yapmanız gerekiyor.Yani önce Kazakistan-Çin sınırına sonra da Kazakistan-Özbekistan sınırına geçmeniz gerekiyor.

* 1980'lerden kalma bir Sovyet şehri olan Çimkent'ten Türkistan vilayetine ulaşmak içinse 2 saatlik bir karayolculuğu yapmak gerekiyor.

*Türkistan, Ahmet Yesevi türbesi ve üniversitesine evsahipliği yapan, çok daha küçük bir yerleşim yeri, ama Çimkent'ten daha sevimli geldi tüm ekiptekilere.












* Bu ziyaretin en güzel bölümü hiç kuşkusuz, bağlantı uçuşlarımız arasındaki 5-6 saatlik arada gezme fırsatı bulabildiğimiz Almaata şehri oldu.

 * Eski başkent, herşeyden önce yemyeşil bir şehir.Geniş caddeleri ve gösterişli heykel ve parkları var.Biz bilhassa, etkileyici kilisesi ve 2.Dünya Savaşı anıtları ile Panfilov parkına hayran olduk.Burada, özellikle bizim Eminönü'ndeki çiçek pazarına benzeyen Green Market denen yer oldukça ilginç.Kapalı bir pazar yeri olan bu mekanda kasaplarla, çiçek ve baharatçıları, sebze ve meyve satanları birada bulmak mümkün.

 *Türkiye'nin 5 katı büyüklüğünde ama nüfusu 20 milyon civarında olan Kazakistan genel itibariyle epey pahalı bir ülke.Otel ücretlerinden taksiye, bu ülkede gördüğümüz her şehir gerçekten pahalıydı.Bir de İngilizce bilen hiç kimse olmaması, özellikle taksi ve otellerde insanı gerçekten canından bezdiriyor desek yeridir.At eti mevzusuna gelince...Ben Türkmenistan tecrübesinden idmanlı olduğum için hiç bir surette et yemedim tabii Kazakistan'da kaldığım süre içinde.Ama, diğerlerinden epey  pahalı bu etin hayli ekşi bir tadı olduğunu da eklemek lazım...


28 Ocak 2015 Çarşamba

YİNE, YENİDEN DAVOS... DÜNYA EKONOMİK FORUMU (WEF) 2015...



   Ocak demek, yeni bir  Davos mevsimi daha geldi çattı demek.Her yıl hemen hemen aynı tarihlerde düzenlenen Dünya Ekonomik Forumu'nun, bu yıl bazı özellikleriyle diğer yıllardan ayrıldığı kesin.

  Bu yıl Davos'ta ne olup, ne bittiğini anlatmadan evvel, Zürih'in de hakkını vermek lazım.

  Davos'a gitme niyetinde olan herkesin ister istemez yolunun düştüğü bir kent, Zürih. 89 bin dolar ile, dünyada kişi başına düşen yıllık gelirin de dünyada en fazla olduğu iller sıralamasında bir numara.İşte tam da bu yüzden inanılmaz pahalı.







Her ne kadar çok da pahalı da olsa, gezmeye değer bir şehir Zürih.Eski kentin dar, parke taşlı sokaklarında kaybolmak, Zürih Gölü'nün üzerindeki köprülerden yürüyerek geçmek, fotoğraf çekmek gerçekten de keyif verici bu şehirde.Ama iş için değil de, turist olarak gelir miydim peki bu şehre: Maalesef hayır.Buraya geleceğiniz parayla, mesele Berlin'e en az iki seyahat yapabilirsiniz mesela.






  Zürih, sakinlerine hayatı kolaylaştıran bir şehir.Şehirde gürültü, karmaşadan eser yok.Gece geç saatler ile günün çok erken saatlerinde, Zürihliler sesten rahatsız olmasın diye, uçak seferi yok mesela bu şehirde..

Bu yıl Zürih'teki tam günlük gezimizuin hiç kuşkusuz en büyük kazancı, dünyanın en eski vejetaryen lokantası Hiltl'i keşfetmek oldu.Bu lokantada tüm yemekler vejetaryen ve  açık büfede sunuluyor.Aldığınız şeyler tartıldıktan sonra da gramına göre ücreti ödüyorsunuz.En ucuz tabağın 12 Frank civarında tuttuğunu, yani Türk lirası olarak 30 TL civarında olduğunu söylemek lazım.Dönüş yolunda da uğradığımız bu lokanta, her yerin pazar günü kapalı olduğu Zürih'te açık nadir yerlerden biri ve her daim çok kalabalık. Zürih'e yolu düşenlere, düşecek olanlara da kesinlikle tavsiye edilir..